İSLAM-HRİSTİYAN KARDEŞLİĞİ
Tarihsel Gerçeği ve Toplumsal Etkisi Dinler arası Dostluk çalışmaları paneli I. Oturum Şam – Esad Kütüphanesi 24-25/1/2000

Bismillahirrahmanirrahim
“Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla”
 
Alemlerin Rabbı olan Allah’a Hamd, Salat ve Selam Rasulünün ve Ashabının Üzerine olsun.
Muhterem Misafirler saygıdeğer konuklar Hepinize Allahın selamı ile selamlıyorum “Esselamu Aleykum”
Herşeyden önce bu toplantının hazırlanmasında emeği geçenlere şükranlarımı sunar. Yüce Mevladan bizlerin vasıtasıyla ümmete hayırlar getirmesini temenni ederim.
Müslümanlarla Hristiyanlar arasında var olan yaşam, tarih olarak yaklaşık 15 asır öncesine kadar dayanmaktadır. Kur’anı Kerim başta olmak üzere Efendimiz s.a.v. bu birlikte yaşam’ın kaide ve kurallarını koymuş daha sonra gelen sahabe ve tabiin bu kural ve kaideler dahilinde hareket etmişlerdir. Günümüze kadar bu yaşam biçimi devamedegelmiş bizzat tatbik edilmiştir. Bazı zamanlar aradaki bağlarda kopukluklar olmuş, olumsuz gelişmeler meydana gelmiş olabilir, tüm bunlar grupçuluk, cehalet, Semavi dinlerin özünü anlamama, menfaatçilik gibi etkenler sonucu ortaya çıkmıştır. Veya araya giren bazı yabancılar sömürme ve gasbetme niyeti ile var olan bağları ve iyi ilişkileri koparmak istemiştir.
Muhterem Beyefendiler:
Kur’anı Kerim ve Sünneti Nebevi Gayri Müslimler ve özellikle de Hristiyanlarla bir arada yaşamanın kaide ve kurallarını koymuştur. Bu Kaide ve Kurallar en mukaddes hak olan insanlık hakkını korumaya yönelik olmuştur. Bu nedenle yüce Allah Kur’anı Keriminde şöyle buyuruyor: “Biz Hakikaten İnsanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.”
Aynı zamanda Kuran insanların beşer olarak eşit olduklarını beyan etmiştir.
“Ey İnsanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
İnsan haklarının korunmasında İslami bir belge olarak bize kadar ulaşan, Efendimizin vefatından bir kaç ay öncesinde verdiği veda hutbesinde şöyle diyor: “Rabbiniz bir, Atanızda birdir. Hepiniz ademdensiniz, ademde topraktandır. Allah indinde en üstün olanınız O’ndan en fazla korkanınızdır. Arapın Aceme, Aceminde arapa bir üstünlüğü olmadığı gibi beyazın siyah ırka siyahında beyaz ırka bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”
Efendimiz s.a.v. dualarında hep şunu tekrarlardı: “Allahım Ben şehadet ediyorum ki Senden başka ilah yoktur. Ve Kullarının hepsi kardeştir.”
Farklı dil, din, ırk ve renklerine rağmen insanoğlu Allahın korumasındadır.
“Ey İman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adeletli olun, bu Allah korkusuna yakışan bir tavırdır.”
Allahın yarattıklarına saygı ve ihtiram, İslamın özünde var olan bir gerçektir.
“Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibidir. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”
İşte tüm bunlar ırk, renk ve kavim ayrımı yapmaksızın istenilenlerdir. Efendimiz buyuruyor ki; “Kim ki Dünyada insanlara eziyet ederse Allahta ona ahirette azap eder.”
İslam nazarında insana eziyet vermek dünya ve ahirete yapılan en önemli suçlardan birisidir.
Önünden geçmekte olan bir cenaze için ayağa kalkan Rasulullah kendisine o kişinin bir yahudi olduğu söylendiğinde “İnsan değil midir?” Şeklinde cevap vermiştir.
Eğer gayri müslimlerle bir arada yaşamanın temel esas ve kaidesine dönecek olursak bununda şu ayeti kerimeden yola çıktığını görürüz.
“Allah sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli olanları sever.”
Bu ayet tüm dinleri ve milletleri içine alacak bir şekilde geniş kapsamlı bir ifade kullanmıştır ki biz Müslümanlar onlara karşı daha insaflı ve daha anlayışlı olalım. Çünkü Allah insaflı olanları ve güzel davrananları sever. Özelliklede adalet ve hak hususuna riayet edenleri.
İslam Gayri müslim olanların haklarını koruma altına almıştır. Bunlar şu üç ana madde de toplanabilir.
Birinci bölüm: Gayri Müslimlerin harici düşmanlardan korunması
İkinci bölüm: İç Güvenlikleri
Üçüncü bölüm: Hak ve özgürlüklerinin verilmesi.
 
I- Harici düşmanlardan korunma meselesine gelince bu konu Kur’anı Kerimde şu şekilde beyan edilmektedir.
“Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, İçlerinde Allahın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi.”
Müslümanlar kendilerine karşı düşmanlık yapanlara İslam toplumu içerisinde yaşayanların adına onları müdafa etmelidir. Ayette zikredilen manastır kilise ve havralar, yahudi ve Hristiyanlara ait olduğu gibi mescidlerde Müslümanlara aittir. O nedenle onların her halükarda korunması gerekmektedir.
İslam alimleri derler ki; Şayet Ehli zimmete (yani İslam toprakları dahilinde yaşayan azınlıklar) karşı yapılacak bir saldırıdan veya onların mallarına ve ya canlarına gelebilecek hertürlü zarardan Müslümanlar sorumludur ve müdafa etme mecburiyetleri vardır. Çünkü onlar Allahın ve Rasulünün zimmetindedirler.
II- İç Güvenlikleri: bundan kastedilen onların İslam ülkesi sınırları dahilinde her türlü mal, can ve ırzlarının güvence altına alınması anlamına gelmektedir. Efendimiz s.a.v. buyuruyor ki; “kimki zimmet ehline zulmeder, onlara güçlerinin üstünde yük yükler veya hakkı olmaksızın onlardan birşey alırsa ben o kişinin kıyamet günü davacısı olurum.”
Tarih boyunca alimler, gerek halifelere gerekse emirlere gayri müslimler hususunda nasihatlerde bulunmuşlar ve onlara iyi muamelede bulunmalarını istemişlerdir. Halife Harun Reşide mektup yazan Ebu yusuf Gayri müslimler için şöyle demiştir.
“Ey müminlerin Emiri Ehli zimmete karşı yumuşak olun. Çünkü onlar Rasulullahın zimmetindedirler. Onlara zulmetmeyin eziyet etmeyin güçlerinin üstünde yük yüklemeyin, ve onların mallarına el sürmeyin ancak hak sahibi olduğunuzda.”
Halife Harun Reşitin Kudüs Hristiyanlarıyla yaptığı anlaşmada şöyle demiştir:
“Müminlerin Emirinden İlya Halkına verilen güvencedir; Onların canları ve malları Kiliseleri ve mabetleri güvendedir. Kiliseleri yıkılmayacak ve çoğaltılmayacak. Hiç bir şekilde mallarından ve sahip olduklarından eksiltilmeyecek. Dinlerinden dolayı hor görülmeyecek ve hiç birine zarar verilmeyecektir.”
Bu konuya örnek olabilecek başka bir mesele hiç bir anlaşma yapmaksızın Efendimizin necran Hristiyanlarına verdiği güvence ve yaklaşık altmış Hristiyanın Mescidi Nebeviye girerek hazır bulunduğu ve orada uzun zaman ikame etmelerine müsade edildiği gündür. Öyleki namaz vakitleri geldiğinde doğuya doğru yönelerek namaz kılmak istediklerinde Müslümanlar mani olmak istemişler ancak Rasulullah buna müsade etmemiştir.
Diğer bazı özgürlükler; mesela fikir ve düşünce özgürlüğü gibi, Bu konudada hür olmuşlar ve istedikleri gibi ilmi çalışmalarına devam etmişlerdir. Öyleki bugün İslam toplumunda yaşamış ve meşur olmuş bir çok Gayri Müslim bilgin vardır.
Bunun yanında yolculuk, çalışma, kazanç ve devlet dairelerinde görev alma hakkı ve özgürlüğü de verilmiştir.
Tören, eğlence ve kendi gelenek ve göreneklerine göre programlar yapmalarına müsade edilmiş Hatta Efendimiz s.a.v. hasta olan gayri müslim komşularını dahi ziyaret etmiştir.
Eğer araştırmamızı biraz daha derinleştirmek istersek Şam diyarında yaşayan Müslüman-Hristiyan arası diyaloglarada bakmamız gerekir. Bereket şehri şam, sevgi muhabbet şehri şam, tarihte görülmemiş bir örnek sergilemiş ve gerek Müslümanların gerekse Hristiyanların övündüğü bir diyalog ortamı gerçekleştirilmiştir. O günkü o yaşamın bugün tekrar aynı şekilde canlandırılması gerektiğini özelliklede Farkı din mensuplarının bir arada yaşadığı toplumların bunu örnek almalarını dilerim.
Necran Kabilesi Mescidi nebeviye geldiklerinde Rasulullah onları karşılamış Mescidin içerisinde Onları misafir etmiştir. Yemelerinden içmelerine hatta ibadetlerine kadar onlara yardımcı olmuştur. İbadet vakti geldiğinde Müslümanlar Kıbleye doğru yönelirken Hristiyanlarda doğuya doğru yönelmektedir. Aynı örneği Önceleri Kilise olan ve daha sonraları Mescide çevrilen Emevi camisinde görmekteyiz. Fetih gerçekleştiğinde Hristiyanlar Emevi camisini Müslümanlarla paylaşmışlar Yarısını Müslümanlar diğer yarısını da Hristiyanlar kullanmıştır. Bazı vakitler İbadet için aynı zamanda camiye girmişler ve ibadetlerini yerine getirmişlerdir.
Bazı zamanlar Hristiyanlar tarafından İslamın esaslarına saldırılar olmuş, Buna karşılık Müslümanlarda Hristiyanlara karşı düşmanca tavır almışlardır. Ancak bu tür olaylar İslamı ve Müslümanları temsil etmemektedir. Şu da unutulmamalıdır ki Devlet tarafından yapılan bu tür baskılar ve saldırılar sadece Hristiyanlarla sınırlı kalmamış bazı zamanlarda Müslümanlara da baskı ve zulümler yapılmıştır.
Tarihte zikredilen ve Müslüman Hristiyan arası diyaloğu en iyi şekilde temsil eden olay Hendek savaşında Müslümanlarla birlikte aynı safta yer almalarıdır. Özellikle Fransızların Suriye ye girmelerinde Papa Faris,  Emevi camisinde şu konuşmayı yapmıştır.
“Fransızların bu beldede bulunmaları Hristiyanların Lehinedir. Ancak Ben -Hristiyanların temsilcisi sıfatıyla- buna rağmen Siz Müslümanlardan bizi himaye etmenizi istiyor ve Fransızları reddediyorum.” Demiştir.
Saygıdeğer Konuklar:
Tarih boyunca devam edegelen bu mübarek beldedeki müsbet ilişkiler her iki tarafca desteklenmeli tıpkı şu an olduğu gibi paneller, Konferanslar yapılarak aradaki diyalogların gelişmesi sağlanmalıdır.
Bu ifadeden yola çıkarak sizlere, İslam Hristiyan arası ilişkilerin gelişmesinde ve daha güzele doğru gitmesinde yardımcı olacağına inandığım bir kaç mülahazamı aktarmak istiyorum.
I- Müslüman ve Hristiyan, Ülke içinde veya dışında müsbet yönde gelişen bu birlikte yaşamın aynı şekilde devam etmesini sağlamalıdır.
II- Önceleri var olmuş olan kavga ve sürtüşmelerin unutulup Efendimizin Necran kabilesi ile yaptığı gibi anlaşmak. Kur’anı Kerimde de yüce Allah; “Ehli Kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin.” Ayetine icabet etmek.
III- Müslümanların ve Hristiyanların arasına girip bu birlikteliği bozabilecek her türlü fitne ve fesadın önüne geçip onlara karşı birlikte mücadele etmek.
IV- Müslüman ve Hristiyan evlatlarının zulüm ve işkence gördüğü, tarih sayfasında silinmelerine çalışıldığı Flistin topraklarında aynı safta durarak siyonizmle mücade edip kudüsün ve Gasbedilmiş toprakların mücadelesi verilmelidir.
V- Azınlıklara veya halka karşı dış mihraklardan gelebilecek hertürlü Din ve insanlık özgürlüğünü engelleyebilecek  saldırılarda Müslüman ve Hristiyanların bir olması.
VI- Bu gün Dünya bir çok farklı krizi bir arada yaşamaktadır. Özellikle Semavi dinler, başta fikir bazında oluşmuş krizlerin giderilmesi için ortak noktalarda çalışmalıdırlar. Bunlar;
a- Bu gün Dünyayı saran önemli tehlikelerden biride açlıktır bunun yanında Geri kalmışlık, Cehalet ve fakirlik.
b- Doğal afetler veya diğer farklı afetlerde birlik ve beraberlik içinde olmak.
 c-Kavimsel ve Fikrisel alanda yapılan cinayetlerin karşısında olmak. Ve onlarla mücade etmek.
d- Toplumsal ahlakı çökerttiği gibi fert ve aileleride yok eden her türlü Fitne fesetçılıkla mücadele
e-Öldürücü hastalıklarla mücadele.
 f- Silahsızlanma doğrultusunda ekonomik güçleri fazla olan devletlerin insanlık adına diğer güçsüz devletlere yardımcı olması.
 g-Büyük devletlerin sömürge amacıyla askeri ve ekonomi alanlarında diğer küçük devletlere hükmetmesini önlemek.
h-Her çeşidiyle çevre kirlenmesinin önlenmesi.
i- Nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemek, özelliklede ortadoğuda varlığını tamamen kaldırmak.
j- Biyolojik ve Kimyasal silahların yapımını ve dağıtımını önlemek.
k-Gelecek nesillerin tehlikede olmamaları açısından Birleşmiş Milletler tarafından kurulacak bir örgütün ilmi araştırmalarda özellikle kopyalama, gen değişimi, gıda maddelerine verilen hormonsal maddelerin tamamen kontrol altında tutulması.
Son olarak:
Ben yüce Allahtan barış ve güven ortamında Hristiyanların ve Müslümanların bir arada yaşamalarını temenni eder, Kur’anı Kerimin  ve İncilin Öğretileri doğrultusunda her din mensubunun Yüce Allaha yönelmesini isterim.
Rabbim bizleri ve tüm ümmeti muvaffak kılsın.
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a, Rahmeti, Bereketi ve Selamı sizin üzerinize olsun.