İSLAMDA ÇEVRE DÜZENLEMESİ
Şeyh Dr. Ahmet KUFTARU Hocaefendi  İnsanlığın yaşamı için dünya çevre düzenlemesi ve geliştirilmesi Konulu Panel Sovyetler Birliği – Moskova 15 – 19 Ocak 1990

 Bütün mahlukatın ve alemlerin Rabbı olan Allaha Hamd, Bütün Peygamberlerine salatu selam olsun.
Yeryüzü yapısı itibarıyla birbiriyle bağlantılı ve tek bir bütün halindedir. Ve onun en önemli unsurlarından biride İnsandır. İnsan yeryüzünün efendisi ve Allahın yarattığı ona akli ve cismi harikalar verdiği en güzel varlığıdır. Kendisinin dünyadaki ve ahiretteki saadetini hesap edebilecek kabiliyette olmasından dolayı Allahın yeryüzündeki halifesidir. Yaratıcı insana yeryüzünde tasarruf hakkını vermiş ve istediği gibi çalışma hürriyetinide sağlamıştır. Ancak Allahın hayır ve şer noktasında diledikleri hariç. Bununla birlikte insanoğlu zayıf yaratılmış nefsine ve şehvetine yenilmeye kabil olmuştur. Bu da oun Allahın istediklerinden uzaklaşıp kendi koyduğu kanunlarla mutluluğu aramaya koyulmuştur. Böylece önce kendi nefsine sonrada çevreye zararlı olma noktasına kadar ulaşmıştır. Yüce Allah; “Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi” Mu’minun – 71 İşte bu sebebten dolayı insanoğlu ilahi kanunlarla hareket ettiği sürece Tabiat ve onun ilahi kanunları ile uyum içerisinde olacaktır.
1- İslam insanı gerçek kimliği ile tarif etmiştir. Öyleki kendine ve çevresindekilere kötülük etmesin. Allahın insana yüklediği ilk gören kulluktur. “Ben insanları ve cinleri Ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” Kulluktan kasıt itaat, itaattan kasıt Allahın emirlerine uyup nehiylerinden kaçmak. Ve yine yüce Allah; “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülülüklere gömende ziyan etmiştir” Buyurmuştur. İslam, insanoğlundan Allahla olan bağlarını zahirde ve batında güçlü tutmalarını istemiş ve bu konuda insanı imana götürecek yollarıda açıklamıştır. İman; yani insanın hayatı olumlu yönde düzene koymasıdır. Bununla birlikte islam, insanı İnsanlığa ve tabiata faydalı olacak her konuda çalışması yönünde teşvik etmiş, bunun yanında çevreye yani tabiata zarar verenlerin günahkar olduklarını açıklayarak insanın tabiatla olan alakasının daima iyi yönde olmasını sağlamıştır. İşte bu da islamın çevreye verdiği önemi göstermektedir.
2- İlim; eğitimde genel anlamda çevre, eğitimde özel anlamda ana giriştir. Bu nedenle İslam ilim talep etmeyi lüzumlu kılmıştır. Bu da insanoğlunun tabiatı keşfetmede ve alemi keşfetmede önemli bir mesafe katedmesini sağlayacaktır. Sonuçta tüm bu bilgiler Allaha yaklaşmakta ve onun azametini anlamakta birer vesile olacaktır. Buna işareten Kuran; “Allahtan ancak alim kulları hakkıyla korkar.” Buyurmaktadır. İlim talep etmeyi farz kılmış, bunu hiçbir yer zaman ve mekanla sınırlamamıştır. İlim öğrenmeyi belli bir yaşa indirgememiş doğumdan ölüme kadar ilim öğrenilmesini
istemiştir. Hz Muhammet şöyle buyuruyor. “İlim taleb etmek her müslümana farzdır.”
İslam insanı faydalı ilim almaya sevketmiş çevresine ve topluma hayırlar getirmesini istemiştir. İslam insandan Aklıyla hareket etmesini ve onunla düşünmesini istemiş ve bun konuda Kuranda ki bir çok ayet Şu ifadelerle son bulmuştur. “düşünmez misiniz” “Akıletmez misiniz”
Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim; “hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludır.” İsra – 36 bütün bunların hepsi tabiatı ve nefsi kontrol etmede öne çıkmaktadır. Öyleki insanoğlunun önünde gerçeklerden öte hurafeler ve evhamlar hakikat olmasın.
3- İslam aynı anda hem maddi hemde manevi anlamda insan için çözüm getirmektedir. İnsandan Ruh, akıl ve ceset üçleminde çalışmalar yapmasını istemiş ve bu unsurlar yardımıyla haddi aşmamasını ve kendi varlık ekseninden çıkmama sorumluluğunu üstlemiştir. Hatta Rasullahın sahabesi ibadette aşırı gitmeyi isteyip ölçüyü aştıklarında İslam bu durumun karşısına çıkmıştır. İnsanın fıtri yapısını belirlemiş ve bu sınırlar dahiline çıkılmasını yasaklamıştır. Rasulullah s.a.v. ; oruç tutar ve iftar ederdi, bazı geceler ibadet eder bazı geceler uyurdu, Kadınlarla evlenir sünnetinden yüz çevirenin kendisinden olmadığını söylerdi.
4- Toplumsal düzenin korunmasında, konumu her ne olursa olsun ister iktisatçı ister siyasetçi isterse ilim adamı olsun islam insana bazı sorumluluklar yüklemiştir. Rasulullah s.a.v. buyuruyor ki; “Hepiniz çobansınız, ve hepiniz sürünüzden mesulsunuz.”
İslam fer ile toplum arası ilişkiyi düzenlemiş ve ferdin toplumdan soyutlanamayacağını onun toplumdan bir parça olduğunu kendisine ve içinde bulunduğu toplumuna karşı vazifeleri olduğunu hatırlatmıştır. Başkaları tarafından yapılacak her türlü kötülüğe karşıda uyarma vazifesini vermiştir. Çünkü toplumun çökmesi sonuçta insanlığın çökmesi demektir. Rasulullah s.a.v. bir hadislerinde; “::::::::::::::”  ve işte böylece Dünya toplum düzenlemesi sağlanmış olacaktır.
İslam aynı zamanda fertler arası ilişkiyede değinmiş (ana-baba ile olan ilişki, eşi, çocukları, komşuları ve kendi cinsinden olan herşeyle ilişki ). Saygı, sevgi ve şefakat kurallarını getirerek ferdin olumlu yönde beşeri yaşama girmesini sağlamıştır. Yüc Allah; “Mü’minler kardeştir” buyurduğu gibi Rasulüne istinaden “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” Demiştir. Allah Rasulu; “Mü’minlerin Kendi aralarındaki dayanışması sevgi ve şefkati tıpkı bir ceset gibidir; onda herhangi bir aza hastalansa diğerleri onunla birlikte bu duruma ortak olur.” Ve yüce Allah; “Ey İnsanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizler tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır.” Buyurarak fert ve toplum arası ilişkinin hedeflerini belirlemiştir.
İslam inanca bakmaksızın tüm insanlara saygıyı ön görmüştür. Yüce Allah; “Dinde zorlama yoktur, artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.” Buyurarak İslam akidesini belirlemiş İnsanın malı kanı ve ırzının diğer insanlardan korunması gerktiğin belirtmiştir. Allah Rasulu bir hadislerinde; “Her mü’minin diğer mü’mine kanı malı ve ırzı haramdır.” Buyurmuştur. İslamın insan toplumunu korumada birçok ilke ve prensipler koymuştur. Ve onun yok olmaması için bazı tehlikeleride saymıştır: Ahlakın yok olması, değer yargılarının bitmesi, fesadın artması gibi, bu nedenle bu durumlara düşürmeyecek adaleti eşitliği doğruluğu emin olmayı emretmiştir. Zulümle gaspçılıkla yalan ve dolanla mücadele etmiş ve buların toplumsal düzeni bozmasını engellemiştir. Yüce Allah; “O’ dönüp gitti mi yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” Bakara – 205 veya bir başka değişle, İslam mü’minin kalbinde vicdanı var ederek insanın mükemmel bir hayat yaşamasına zemin hazırlamıştır.
Toplumun aynı zamanda sağlık yönündende korumaya alınması gerekir. Çevre temizliği ve insanın hertürlü pislikten uzak olması. Allah Rasulu Buyuruyor ki; “ İman altmış şubedir bunun en afdali Şehadet getirmek ( Lailahe İllalah) ve en düşüğü ise yolda eziyet verici bir şeyi kaldırmaktır.” Yani insanın şu hayatta karşına çıkacağı engelleri kaldırmak.
İslam aynı zamanda suların ve nehirlerin kirletilmesini men etmiş, hatta Rasulullah s.a.v. Akan suya abdest bozulmasını nehyetmiştir.
Bu gibi işaretler bize anlatıyor ki çevrenin ve tabiatın kirletilmesi ve doğallığının bozulması İslam açısından önemli bir tehlike olarak görülmektedir. Bununla birlikte İslam sağlığa önem vermiş ve ferdin sağlığını tehdit edecek her şeyi haram kılmıştır. İçkiyi ve uyşurucuyu haram kıldığı gibi haram olan herşeyi de yasaklamıştır. Helal olanı yemeyi temizliğe ve güzelliğe riayet etmeyi istemiştir.
5- İslam saygı ve şefkatı o kadar geniştutmuş ki bunu insan dışı mahluklara kadar taşımıştır. Öyleki tabiat dengesinin bozulmaması için. Abdurrahman b. Abdullah babasından rivayetle; Rasulullahla birlikte bir seferde idik, bir ara Rasulullah s.a.v. yanımızdan ayrıldı…… bu arada biz bir yılanla yavrusunu gördük…. Yavrusunu yanımıza aldık…. Yılan geldiğinde yavrusunu aramaya başladı…. Rasulullah s.a.v. bu durumu gördüğünde şöyle dedi: “Kim buna oğlundan dolayı acı çektiriyor; oğlunu ona verin.”
Ebu bekir r.a, Üsame b. Zeydi ordunun başında Şama gönderdiğinde on şöyle vasiyet etmiştir. “Meyveli ağacı kesmeyin, koyunu ineği ve buzağıyı yemek haricinde öldürmeyin…..” İşte Ömer b. Hattab, medinede halife iken şöyle der: “Furat nehrinde bir kuzu kaybolsa, yarın Rabbimin onı benden sormasından korkarım.” İşte budur İslamın ruhunu aksettiren gerçekler, işte budur İslamın çevreye ve tabiata olan saygısı, işte budur İslamın ruhu ve hakikatı. Fakat daha sonraları çevre ile ilgili herhangi bir bilgi ulaşmamıştır; Çünkü:
- daha sonraki dönemlerde genelde fakirlikten kurtulmak ve iktisadi gücü artırmak için çalışmalar yapılmıştır.
a- İslam çalışanın hakkını korumuş ve ona saygılı olmuştur. Helal yoldan kazanmayı istemiş ve çalışma sahasını genişletmesini önermiştir. “Erkek veya kadın, Mü’min olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükafatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” İslm çalışma esnasında dürüst olmayı istemiştir. Hadisi şerifte Rasulullah s.a.v. ; “Çalan (Hırsızlık) yapan bizden değildir.” Buyurmuşlardır. Çalıştığı işe iki elle sarılmasını istemiştir; Hadisi şeriflerinde Rasulullah s.a.v. ; “Allah çalışanın çalışmasında engüzel olanını sever.” Buyurmuştur. Ve yine İslam ahde vefa gösterilmesini istemiş; “Ey İman edenler akitlerinizi yerine getirin” buyurmuştur.
b- Bununla birlikte İslam toprakla ilgili kaideler koymuş ve ondan yararlanmanın yollarını göstermiştir. Böylece birçok toplumun sorunu olan bu meseleyide halletmiştir….. O’da çölleşmedir. Rasullah s.a.v. buyurdu ki; “Kimin arazisi varsa onu eksin veya bir kardeşine ekmesi için versin, eğer yapmaz o arazi ondan alınır.” Müslüman tarlasını veya arazisini ekmekle mükelleftir. Şayet buna yapmaya gücü yetmiyorsa o zaman o araziyi bir başkasına versin ki başkaları faydalansın. Hz. Aişeden rivayetle; Peygamber efendimiz s.a.v. buyurdularki; “kim ölü bir toprağı diriltirse o tprak onun hakkıdır.”
c-  Ekonomil gelişme ve çalışma koşulları ile ilgili olarak İslam; herşeyden önce helal ve haram noktasından meseleye bakmaktadır. Helal olan yol insanların faydalandığı yoldur. Fakat haram olan yol ise insanlara çevreye ve tabiata zarar veren çalışmadır. İşte burdan yola çıkarak İslam helal kazancı vacip kılmıştır. Bu nedenle sanayi alanındak gelişmeler şayet insanlara ve çevreye faydalı olacaksa o zaman müsade etmiş aksi taktirde zararlı sanayileşmenin karşısında olmuştur. Ve şu hadisi şerif bu konuya olabildiğince açıklık getirmektedir. “zarar verme ve zarar görme yoktur.”
d-  İslam fakirliğe sebeb olacak her türlü çalışamayı yasaklamıştır. Fakirlik bugün dünyanın başındaki en önemli sorunların başında gelmektedir. Rasulullah s.a.v. ın bu konuyla ilgili şu hadisi ne kadar manidardır; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”
İslam fakirliğin Akideye ahlaka ve aile yapısına zararlı bir durum olduğunu belirtmiş bu konuda yardımlaşmayı ve dayanışmayı istemiştir. Ve iyi bir yardımın Allahın rızasını almak olduğunu belirtmiştir. Kuran; “iyilikte ve takvada yarışın, kötülükte ve düşmanlıkta değil.” Buyurmuştur. İslam cimriliği riyayı eziyeti yasakladığı gibi çalmayı ve stoklamayıda men etmiştir.
d- İsrafçılık ve savurganlık çevreye ve tabiata zarar veren temel etkenlerdendir. Bu nedenle İslam her türlü maddenin israfını yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerimde; “Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler, ikisi arasında ortak bir yol tutarlar.” “İsraf etmeyin çünkü Allah İsraf edenleri sevmez.” “zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördör.”
Rasulullah s.a.v. Abdest almakta olan sad’e ; Bu israf nedir ya sa’d dediğinde, Sa’d Abdest alırkende israf olur mu ya Rasulullah s.a.v. deyince; Evet, akan bir nehrin kenarında olsan dahi. Buyurmuşlardır. Bu durumda şayet Allaha ibadet için alınan bir abdestte dahi israf hesap edilirken nasıl olurda savurganlık israf olmasın.
e-  ziraatın ana maddelerden yapılması ve bu konuya İslam gereken ehemmiyeti vermiştir. Enesten rivayetle Rasulullah s.a.v. buyurdular ki; “bir müslüman bir ağaç diker ve ya bir tarlayı ekerse oradan bir kuş veya bir insan veya bir insan faydalanırsa bu onun için sadakadır.” Ve yine buyuruyor ki; “Kim ki elinde bir fidan olduğu halde kıyametin kopacağını duysa onu diksin.” Acaba İslamdan daha mükemmel bir din varmıdır ki çevre terbiyesi ile bu kadar ilgilensin. İşte böylece İslam çevre ile ilgili kanunları koyarak insanın hem çevresiyle ilgili hemde nefsi ile ilgili olarak orantıyı kurmuş ve insanın çevreyle, yerle ve gökle olan bağlantısında bir bütünlük sağlamış olmaktadır.
İşte tüm bunlar müslümanın tabiatın ve çevrenin kıymetini anlamasını sağlamaktadır. Onun yok olmasına ve bitip tükenmesine mani olması içim. Öyleki yeryüzünde sağlıklı bir çevre olsun. Rabbim ne güzel söylemiştir; “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”
Alemlerin Rabbi olan Allaha Hamd olsun.