İSLAMDA EVRENSEL BARIŞ |
DÜNYA DİN ADAMLARINI TEMSİLEN BAKÜ – AZERBAYCAN 3 Ekim 1986 |
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
“Rahman ve Rahim Olan Allahın Adıyla”
Hamd alemlerin Rabbı olan Allaha, Salat ve Selam onun Peygamberi Hz Muhammet
s.a.v.’in ve Ashabının üzerine olsun.
Allahın Selamı Rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Evrensel barışın İslamdaki önemi büyüktür. Gönderilen tüm Peygamberler ve
Nebiler bu barışın gerçekleşmesi amacını gütmüşlerdir. O nedenle tüm Peygamber
ve Nebilerin istediği bu evrensel barış kesinlikle bir şahsa veya bir kavme
münhasır kılınamaz. İslamdaki bu evrensel barış Hz Muhammet s.a.v.’in gelmesiyle
tamamlanmıştır. Efendimiz buyuruyor ki; “benim ve benden önceki Peygamberlerin
örneği tıpkı bir adamın yaptığı binada bir tuğla boşluğu kadar yer bırakıp
görenlerin hayran olduğu bu binada o boşluğa hayret eder duruma gelmeleridir. Ve
ben işte o boşluğum. benimle o boşluk dolduruldu ve bu bina tamamlandı ve ben
Peygamberlerin sonuncusuyum.” Peygamberlik sona ermiş İlahi program tamamlanmış
beşeriyetin, mutluluğu, kardeşliği ve yardımlaşması adına evrensel barış süreci
başlamıştır.
Kur’anı Kerim bir kanun maddesi gibi bu sürece işaret ederek şöyle buyurmuştur.
“Biz ancak Alemlere rahmet olarak gönderdik.” İşte bu Rahmet gökler ötesinden
insanlığa hediye edilen bir barış sürecidir. Bu sürec insanlığın Allahın
gönderdiklerine bağlılıkları doğrultusunda devam edecek Onları Allah indinde
kardeş yapacak hayırda ve güzellikte yarışarak tüm insanlığın saadetine vesile
olacaktır. Efndimiz bu konuya işaret ederek şöyle buyurmaktadır; “Hepiniz Alahın
yakınlarısınız. Allahın en sevdikleride O’nun yakınlarına güzel davranandır”
Ayeti Kerime de ise Yüce Allah; “Müminler ancak kardeştir, öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltin.” Bununla birlikte Peygamber Efendimizin diğer
din mensuplarına olan bağı işaret eden şu hadisi şerifinide zikretmemiz yerinde
olacaktır. “Tüm Peygamberler Anneleri farklı olmalarına karşın kardeştirler. Ve
Dinleri birdir.”
Muhterem Beyefendiler: İnsan aklı başta olmak üzere, tüm insanlık bir araya
gelse İslamın Barışa verdiği önemi ve ona verdiği değeri veremezler. İslam Barış
ifadesini o kadar çok yüceltmiştir ki bu kainatı yaratan Yüce Allahın
doksandokuz isminden biri olmuştur. “O öyle Allahtır ki, kendisinden başka
hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir. Selamet
verendir.” Yüce Allah bu Selamet (barış) ismini kendisine vermiştir ki
sevgilinin adı aşık olduğu yaratıcının adı olsun ve kulları onu öyle çağırsın.
Kimki barışı ve esenliği severse Allahı sevmiş olur. Kim ki barışa ve esenliğe
düşman olursa Allah’a düşman olmuş olur. Efendimiz s.a.v. bunu dahada artırmış
ve şöyle demiştir; “Allahım barış ve esenlik sensin ve barış ve esenlik ancak
senden gelir.” Kur’anı Kerim bu sıfatı Allahın ismi olduğunu zikretmesinden
sonra onun aynı zamanda cennetin de ismi olduğunu zikretmiştir. “Allah kullarını
esenlik yurduna çağırıyor.” Bununla da yetinmeyen Kur’anı Kerim Müminlere şu
şekilde hitap ediyor; “Ey İman edenler hep birden barışa girin..”
Sevgili kardeşlerim:
İslamda ki barışın önemi bu şekilde. Ancak İslam ahkamında ve kanunlarında
evrensel barışın oluşumu nasıldır! Bunu destekleyici bir çok ayetin var olduğunu
biliyoruz. Bu evrensel barış; hak sahibine hakkını vererek, düşmanlık
yapmayarak, İnsan ile hayvan, fert ile toplum, beyaz ile siyah ve tüm beşeriyet
arası barış ve esenliğin sağlanması hatta barış isteyen düşmanla barışın kabul
edilmesi noktasına kadar varılabilir. “Ey İman edenler! Adaleti ve titizlikle
ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız, ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için
şahitlik eden kimseler olun. Zengin olsunlar fakir olsunlar Allah onlara daha
yakındır.” Peki düşmana karşı adaletli olmak; “bir topluluğa duyduğunuz kin,
sizi adil davranamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok
yakışandır.” Ve yine buyuruyor ki; “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sende ona
yanaş ve Allah’a tevekkül et, çünkü o işitendir, bilendir. Eğer sana hile yapmak
isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kafidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle
destekleyendir.”
Kardeşlerim:
İslam sadece savaşa karşı barış ile yetinmemiş bunun yanında insanlığın
mutluluğunu ve saadetini engelleyecek hertürlü şeyide yasaklamıştır. Örneğin
cehalete karşı esenlik ve selamet istemiştir. Efendimiz s.a.v buyuruyor ki;
“İlim öğrenmek farzdır” Ve yine buyuruyor ki; “Öğrenen yada öğreten olmayan
bizden değildir” Fakirlik ve yoksulluk karşısında selamet istemiştir. Efendimiz
s.a.v. buyuruyor ki; “Malın zekattan başka takipçisi yoktur” Eğer toplumda aç
insanlar varsa bu kesinlikle İslamın suçu olamaz. Bu aç olan gayri müslim dahi
olsa. Bu nedenle İslam kendi toplumunu gıda selametinden mes’ul tutuyor;
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”
Toplum içi barışa gelince; Kuran Adalet ve ihsanı zikretmiş zulüm ve adaleti
yasaklamıştır. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi
emreder, çirkin işleri fenalık ve azgınlığı da yasaklar.” Bu ifadesinden sonra
bir başka ayette yüce Allah şöyle buyuruyor; “Allahtan korkun, aranızı
düzeltin.”
Yüce Allah Kur’anı Keriminde Müminlerden savaşan iki grup arasında ki barışla
ilgili olarak şöyle buyurmaktadır. “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle
vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allahın
buyruğuna dönünceya kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını
adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları
sever. Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.”
Barışın uygulama safhasına gelecek olursak Peygamberimizin ve Ashabının bunu en
güzel şekilde uyguladıklarını görmekteyiz. Sevgi ve kardeşliğin var olduğu bir
toplumu bir asır gibi kısa bir sürede Fransadan Çine kadar uzatabilmişler ve
evrensel denebilecek bir barışı gerçekleştirmişlerdir. İlim, medeniyet,
Kardeşlik, eşitlik gibi unsurları farklı millet ve toplumların bir arada
yaşadıkları bir ortamda yaşatmışlardır. Bununla birlikte siyasi coğrafyalarını
genişletmişler, ancak cahilin ve akılsız olanın inkar edebileceği adalet, hukuk
ve insan haklarının uygulandığı tatbik edildiği bir yaşam varetmişlerdir. Bu
nedenle İslam coğrafyası içerisinde, dâhi denebilecek ilim adamları yetişmiş,
güvenlik açısından bir kadının korkmaksızın Irak çöllerinden Mekkeye gitmesi
sağlanmıştır. Müslüman, kişilik olarak İslami kültürü almış, nefsinden önce
Müslüman kardeşine yardımcı olmayı düşünen bir fert haline gelmiştir. İşte, O
İslam devleti içerisinde Şöyle nidâlar yükselirdi: Yok mu fakir onu Zengin
edelim, Yok mu bekar onu evlendirelim, Yok mu borcu olan onun borcunu ödeyelim,
İçinizde kör olan varmı biz onun destekçisi olalım?…..
Müslüman kadında İslamda hak ettiği yeri almıştır. Uzun yıllar zayıf durumda
olan kadın, İslamla birlikte gerçek hüviyetine ve özgürlüğüne kavuşmuştur.
Sahabe bir arada toplanmış ve başlarında Hz. Ömerinde bulunduğu bir mecliste
kadının mihri ile ilgili mesele konuşulurken İhtiyar bir kadın meseleye itiraz
etmiş ve itirazı Hz. Ömer tarafından kabul edilmiş ve Ömer şöyle demiştir.
“Kadın doğru söyledi Ömer Hata etti.”
Efendimiz s.a.v. vefatından kısa bir süre önce toplumsal barış adına minbere
çıkarak şunları söylemiştir. “Ben yüce Allahla karşılaşmadan benim zulmettiğim
birisi varsa benden hakkını alsın”
Pers Komutanlarından “Hurmüzan” Hz. Ömerin yanına geldiğinde Onu Mescidi
Nebevide uyurken bulur ve görür ki ne bir koruma nede üstünda yattığı bir yatak
toprak üzerinde yatan ve dünyaya hükmeden bir Halife. Hz. Ömer gelenlerin ayak
seslerinden uyanır ve Hurmüzan ona şöyle seslenir. “adil oldun, güvenilir oldun
şimdi rahat bir şekilde uyuyorsun, sen gerçekten yüce bir Nebisin.” Hz. Ömer
cevaben şöyle der: “Ben Peygamber değilim ancak Peygamberlerin yaptığını
yapıyorum.”
Amr b. As’ın oğlu Mısırda Kıptilerden birine haksız yere zulmedince O kıpti
durumu Hz. Ömere şikayet eder. Bunun üzerine Hz. Ömer Amr b. As’ın oğlunu ve o
kıptiyi yanına çağırtır. Ve kıptinin Mısır valisi Amr b. As’ın oğluna vurmasını
ister. Ve daha sonra Amr b. As’a dönerek şu tarihi sözünü söyler: “Siz ne
zamandan beri Annelerin hür olarak doğurduklarını köleleştiriyorsunuz.”
Sevgili Kardeşlerim:
Bu günkü dünyamızda nükleer silahlar hususu dikkatimizi çekmelidir. Yeryüzünü ve
insanlığı yok edecek bu silahların yapımı için yapılan yarış niyedir. Hz İsa
diyor ki; “ Ekmek tek başına insanı yaşatmaz.” Ve ben diyorum ki; “ilim tek
başına insanlığı yaşatmaz.” Çünkü ilimle birlikte onu yaşatacak mükemmel bir
ahlak sahibi de olmak gerekir. İman ve akıl ile birlikte düşünce ve fikirlerin
ışığında İlmi barışın oluşması ve dünya kardeşliğinin gerçekleşmesi adına
çalışmalar yapmalıyız ki Dünyamız cennet haline gelsin. Tıpkı Yüce Allahın Hz
Peygamberi görevlendirdiği gibi; “Biz Seni ancak alemlere rahmet olarak
gönderdik”
Kardeşlerim:
Şöyle bir soru sorsak; Dünyada silahlanma adına nekadar harcama yapılıyor. Cevap
olarak milyarlarca dolar ve bununla birlikte binlerce insan bu iş için çalışıyor
Ve yine sorsak; barış için nekadar harcama yapılıyor diye… cevap olarak bir ölçü
dahi tutulamıyor. Bu durumda savaş için yapılan çalışmalar ile barış için
yapılan çalışmalar arasında dünyalar kadar fark olduğu bu şekilde anlaşılmış
oluyor.
Bu yirminci yüzyılda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya teşkilatları
bırakın nükleer hızlanmayı durdurmayı en basit bir savaşı dahi durdurmaktan aciz
kalmaktadırlar.
Bugün Dünya teşkilatları en basit bir barışı dahi gerçekleştiremezken nasıl
evrensel barıştan bahsedebilecekler. Aslında İslamın evrensel barış adına
koyduğu kurallar ve kaideleri incelense dünya kardeşliği için önemli bir adım
olacaktır.
Saygıdeğer konuklar:
Sizlere bu barışla ilgili olarak bir örnek vermek istiyorum. Öyleki tüm barış
örgütlerinin gözü önünde yıllardır devam eden bir mesele. Filistin meselesi ve
benzerleri…. Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere yaptıkları plan sonucu orada
kiinsanları yurtlarından etmediler mi? Dünya siyonizmi adına çalışan Nato bu
işin içinde olmadı mı? Ancak tüm bu olaylar ve devam eden düşmanlıklar dünyada
barış adına kurulmuş teşkilatların gözü önünde cereyan etmekte ve hiç bir
şekilde tavır alınmamaktadır. Bir israil askerinin ölmesi ile Amerika dünyayı
ayağa kaldırıyor fakat onca zulüm gören Filistin halkı için hiç birşey
yapılmıyor. Aradan Kırk yıl geçti ve hiç bir barış örgütü bir adım dahi atamadı.
Kısaca diyorum ki: Barış; İlim, Akıllı iman ve İmanlı akılla birlikte güzel bir
ahlak ve terbiye ile gerçekleşir. Bunun yanında Şu üçlü kurulun kurulması
elzemdir.
1- İnsanlık ve barış için çalışan Üniversite hocaları
2- Aydın, ilerici ve yenilikçi Din adamları
3- Gerçek siyaset adamları
Bu Kurul barış adına çalışır ve gerekli olan plan ve projeleri hazırlarsa ancak
o zaman evrensel barışa ulaşılabilir. Unutulmamalıdır ki çalışmanın ilk adımı
düşünmekten geçer.
Şair Ne güzel söylemiş:
Düşünmeyen insan daima etsiz kemiksiz bir deridir.
Gülü düşünürsen cennettir, Kipriti düşünürsen yangındır.
Bunun yanında barışın gerçekleşmesi için tüm yayın organlarının harekete geçmesi
gerekir ki düşünme safhasından hareket safhasına geçilsin.
Hamd Alemlerin Rabbı olan Allah’a