KÖKTENDİNCİLİK SORUNUNU ÇÖZMEDE EN UYGUN ÜSLUB |
Şeyh Dr. Ahmet KEFTARU Hocaefendi Fikri çatışmalar Bunun İslam Ümmeti üzerindeki etkileri Konulu 5. Yüksek İslam Konseyi Konferansı Mısır – Kahire 19 – 21 Ocak 1993 |
Hamd Alemlerin Rabbı olan Allaha, Salat ve selam Rasulünün ve Ashabının
üzerine olsun.
Muhterem Hocaefendiler: Bugünkü İslam aleminin önemli sorunlarından biri olan
köktendincilik meselesini tartışmak için burada toplanmış bulunmaktayız.
Herşeyden önce bu Köktendincilikten neyin kastedildiğini açığa kavuşturmamız
gerekmektedir.
Batı bu Köktenlik (aşırıcılık) anlamına gelen (usuli) ifadesini kullanmakta
ısrar etmiş ve bunu her tür özgürlüğe kendini kısıtlamış tüm akımlara
atfetmiştir. Aslında asıl köktenlik ifadesi aşırı incilciler, aşırı hinduslar,
aşırı koministler ve aşırı tevratçılar olarak isimlendirilmesi daha uygundur.
Ancak bu sıfatın (aşırı islamcılar) olarak isimlendirilmesi ve bununla İslami
cemaatlerin kastedilmesi kabul edilir değildir. Tüm dünya biliyorki Ehli sünnet,
Haricilerin gözünde cehemnnem odunu aynı zamanda malları, kanları ve ırzları da
mubah sayılan bir cemaattir. Fakat hiç bir zaman haricilere köktendinci
denilmemiştir. Bu ihtilaf yorumla ilgilidir kesinlikle dinin temeli ile bir
bağlantısı yoktur. Şayet öyle olmuş olsaydı o zaman tüm zamana ve mekana
hükmedecek olan bu İslamın önemli özelliklerinden biri olan hoşgörme kavramı yok
olmuş olurdu.
Kardeşlerim, aslında Konsey benden bu sorundan kurtulmak için en ideal yolun ne
olacağı hakkında konuşamamı istemişti ancak ben özür dileyerek öncelikle bu
kavramın (köktendinci) tam olarak anlaşılmasını sağlamayı düşünüyorum.
Değerli Kardeşlerim; Ben; bu yeni İslami uyanışın Ümmet için bir hayır olduğunu
düşünüyor ve Rabbimize Ümmet olarak şükretmemizi gerektiğini düşünüyorum. Ancak
bu diriliş Alimlerimizin ve davetçilerimizin sorumluluğu altındadır. Çünkü bu
İslami diriliş gerçek mahiyetinden sapmadan ve müslümanlara zararlı ve eziyet
verici birhale gelmeden gerekli önlemin alınması gerekmektedir.
Değerli Kardeşlerim; Bu konu ile ilgili olarak benden önceki konuşmacılar
köktendinciliğin zararlarından ve doğurduğu sonuçlardan bahsettiler ancak ben,
bu oluşuma sebeb olan etkenlerden bahsetmek istiyorum. Gördüm ki köktendincilik
(aşırı dincilik) aslında beş ana sebebten dolayı ortaya çıkmıştır.
I- Esnek bir İslami anlayış:
Bu gün pek çok İslam ülkesi var olan fesat ve bozgunculuğun önüne geçmemiş,
birçok ülkede bu tür fitne fesatın ortadan kaldırılması veya yok edilmesi için
hiç bir çalışma yapmamıştır. Böylece toplum içi ahlak çökmüş içki, kumar ve
uyuşturucu yayılmıştır.
Bu konuda en büyük etkiyi yayın organları taşımaktadır. Öyleki bugün evlerin
içine kadar giren bu yayın organları her türlü rezilliği gözler önüne sermekte
aile arası bağları kopardığı gibi savaş ve öldürme sahneleri çocukların gözleri
önünde cereyan etmektedir. On yaşına ulaşmış bir çocuk gözleri ile yüzlerce
cinayete şahit olmakta ve yüzlerce rezillik ve fuhşu izleyebilmektedir. Bu gün
yayınlanan yüzlerce Dizi film gençlerin İslam terbiyesinden ve ahlakından
uzaklaşıp yeni bir nesil olarak karşımıza sorunlar yumağı olarak çıkarmaktadır.
Bu anlattıklarım yüzlerce delili beraberinde taşımakta. Ve tüm bunlar toplumu
farklı iki guruba ayırmaktadır. Ya tamamen bozulma veya hertürlü şeyden uzak
kalıp her şeye karşı çıkma, bu da İslam ümmeti ile devlet arasındaki siyasi,
ictimai ve dini bağı koparmaktadır. Bu durumda fırsat düşkünleri araya girip
kendi maslahatları doğrultusunda zaten parçalanmış olan toplumu dahada
parçalamaktadırlar, durumun farkında olan bek az bir grup ise iki arada kalıp
dengeyi bulmaya çalışmaktadır.
Öyleyse; bu Köktendincilik ( aşırıdincilik) in ortaya çıkmasında ki ilk sebeb
esnek islami anlayışa sahip olanların boşvermişlik içerisinde hiç bir yıkımı göz
önünde bulundurmamış olmaları etki-tepki sonucunda köktenciliğin ortaya çıkıp
meselelerin farklı bir boyut almasını sağlamaktadır. Bize düşen Hikmetli ve
uygun bir metodla mücadele edip, gerekli olan yayın organlarını kullanarak
İslamın özünü tekrar hayata döndürmektir. Yüce Allahın Şu Ayeti buna Kefil değil
midir? “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda
bulunanı değiştirmez.”
II- Batı hayranlığı:
Bu yüzyılın başlarında İslam aleminde bir batı hayranlığı başlamıştır. Bu
hayranlık batıda var olan her güzel şeyi taklit etmeden öte geçmemiş ve böylece
batının ulaştığı medeniyete ulaşılacağı zannedilmiştir. Aslında bu kör bir
taklitten öteye geçmemiştir. Bu yenileşme ve batılılaşma çabası eğitim ve
öğretimle birlikte başlamış ve bu gün birçok misyoner okullarının etkisi altına
girilerek bu çalışmalar hazırlanmıştır. Bu batılılaşma hareketinde aslında
batıdan alınan yeme içme oturup kalkma taklitinden öte geçmeyen bir uygulamadır.
Batı kanununlarını uygulayanların gözünden kaçan bir gerçek vardır ki her her
millet taklit ettiği milletin tarihini ve hazinesinide benimsemiş sayılacaktı.
Batının menfaat üzere kurduğu bu yaşamı bize aksedecek, yetimi korumayan
toplumlararası yardımlaşmayı bilmeyen bir anlayış hakim olacaktır. Böylece
göreceğiz ki İslam toplumu iki ayrı parçaya ayrılmış:
- bir grup herşeyini batıya teslim etmiş onun tarihi adeti gelenek ve
görenekleri ile övünür olmuş kendi tarihini unutmuş ve İslam hissi yok olmuş bir
akım
- Bir grup kendini her türlü fikri ve hayati gelişmelere kapamış, batıya düşman
kesilmiş, kendi vatanı dışına çıkmamayı benimseyip kendini her türlü
medeniyetten ve yenilikten uzak tutmayı tercih etmiş bir akım.
III- Kuranın Yolundan Yüz çevirme:
İslam adına ortaya çıkmış bir çok grup ve teşkilat İslamın ve fikrinin yok
olmasına çalışmaktadır. Ortaya çıkan bu akım diğer bütün dini teşkilatların
küfürde olduğunu ve onlarla mücadele edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu
mücadelenin Allahın farz kıldığı cihat mefhumuyla bağdaştırılmaktadır.
Öyleyse yapmamız gereken İslam şeriatını hayatın tüm merhalelerine yayıp hoşgörü
ortamı içerisinde gelişimini ve gelişen zaman içerisinde yerini alması
sağlanabilir.Yüce Allah; “Sana bu mübarek kitabı ayetlerini düşünsünler ve aklı
olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” buyurmuştur.
IV- Aşırı batıcılık ve radikal siyonizm:
Dünya basını bu gün ortadoğuda olanları görmezden gelip asıl aşırıcılığı yapan
siyonizmi unutmaktadırlar. Yapmış oldukları onca katliam ve cinayetler batı
tarafından hiç bir şey ifade etmediği gibi batının gözünde nazlı bir çocuk
misali el üstünde tutulmaktadır. Birleşmiş milletler topluluğu müslümanlara
yapılanlar karşısında seyirci kalmakta, Bu gün müslümanlara karşı yapılan bunca
aşırı hareketler görülmemekte ve kayda değer bulunmamaktadır. Biz şu an
kahiredeyiz kimbilir belikide şu an yüzlerce Flistinli güney lübnanda soğuk
karla mücadele etmekte ve ölen kardeşlerinin cesetlerini toplamaktadırlar. Peki
ya Birleşmiş milletler… İsrailden bu tür saldırıları durdurmasını temenni
ediyor.
Bizzat radyodan dinlediğim bir haberde ingiltere eski başbakanı M. Teacher
Londra radyosuna verdiği demeçte aynen şöyle diyor: batı medineyetinin
karşısında iki önemli düşman var; bunlardan ilki kominizm ki O’da kansız bir
şekilde tarihe gömüldü, geriye tek düşman kaldı O’da İslamdır.
İşte buda köktendinciliğin çıkmasında ki önemli etkenlerden birisidir.
V- Yanlış Yönlendirme:
Biz Din adımları olarak önemli bir sorumluluğun içerisinde olduğumuzun farkında
olmalıyız. Yukarda saydığımız sorunlar devam ederse bu durmda sorumluluk siyaset
adamlarına da kaymaktadır.
Herşeyden önce İslami eğitimin ve terbiyenin düzeltilmeye ve ıslah edilmeye
ihtiyacı vardır. Tarihte verilen fetvaların artık günümüze ışık tutması mümkün
değildir. Bu nedenle İslami konuların yeniden gözden geçirilip Kitap ve sünnet
ışığında günümüz meselelerine çözüm sunmamız gerekir. İslami okullardan mezun
olanların birçoğu yaşadığı zamanı tanıyamamakta ve tarihe kendini gömmektedir.
İslamın o geniş hoşgörüsü ile birlikte yeni bir ümmet var etmek elzemdir. Öyle
bir ümmet ki kuranın ve sünnetin gösterdiği kardeşlik ve yardımlaşma
doğrultusunda çalışsın.
Bu gün bir çok Müslüman liderler mezhep taassupçuluğundan kurtulup var olan suni
sorunlardan kaçabilmişlerdir. Özellikle İslami hareketler farklı akide ve
görüşte olmalarına karşın birlik ve beraberlik içinde olmaları gerekmez mi?
Rasulullah s.a.v. Medinede ki İslami davetini farklı grupların içerisinde
başlamadı mı? Mesela uhud savaşında ordunun üçte birini oluşturan münafıklar
geri çekilmiş fakat Rasulullah s.a.v buna rağmen onlarla olan alakasını kesmemiş
ve onlara savaş açmamıştır. “O vakit Allahtan bir rahmet ile onlara yumuşak
davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından
dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et iş
hakkında onlara danış.” Ve yine Rasulullahtan varit olmuştur ki habeş Kralı
Necaşi ile aralarında bir dayanışma ve yardımlaşma vardı. Aslında necaşi hiç
namaz kılmamış ve Rasulullaha hicret etmemiştir. “İman edip de hicret edenler,
Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler ve Muhacirleri barındırıp
yardım edenler var ya…..” Necaşi öldüğünde Rasulullah s.a.v. onun gıyabi cenaze
namazını kılmış, Ayrıca Buhariden rivayetle Rasulullah s.a.v. Necran
Hristiyanları ile iyi dostluk ilişkileri kurmuş, Mukavkısı tanımış, Rasulullah
s.a.v. bir yahudiye borçlu olarak vefat etmiştir. O yaşamında da ölümünde de
şerefli idi; “Biz seni ancak Alemlere rahmet olarak gönderdik.
Değerli kardeşlerim; bize düşen Kuranın ve hadisin terbiyesine dönüp yeni
nesillerimizi onun çizdiği yolda yetiştirmektir. Dostluğu kardeşliği ve
hoşgörüyü yayıp gelecek günlere zemin hazırlamalıyız. Aslında Dünya bugünkü
kadar İslam dinine hazır olmamıştır. Tüm ideolojiler yıkılmış ve yok olmuş
insana bir mutluluk getirmemiş ve insanoğlu bir arayış içerisine girmiştir. Bu
gün dünya, ataistliğin yalancılığından çıkıp tek ilaha yönelme aşamasındadır.
Geriye kalan tek bir şey o da Rasulullah s.a.v. in peygamberliğine şehadet
etmek. “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki
onun (Kuranın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun.”
De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allahta Rasulüde müminlerde görecektir.
Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allaha döndürüleceksiniz de O size yapmakta
olduklarınızı haber verecek.”
Alemlerin Rabbı olan Allah Hamd olsun!!