İSLAM BİRLİĞİ VE TAASUPÇULUKLA MÜCADELE
DÜNYA İSLAM KONFERANSI Los Angeles – 1997

Bismillahirahmanirrahim
Hamd Alemlerin Rabbı olan Allaha, Salat ve selam gönderdiği peygamberlerinin ve onun etbaının üzerine olsun.
Giriş:
İslam tevhit dinidir. Allah bir, Din bir ve hedef birdir. “Hakikaten bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Bende sizin Rabbinizim. Öyleyse bana kuluk edin.”
İslam; fertler arası farklılıkları kaldırıp tek vüvut haline gelmeyi hedeflemiştir. Bu birliktelikte başarıya ulaşılması için fertlerin kardeş olduğunu bildirmiş. Dil, millet ve kültürel anlamda varolabilecek hertürlü husumeti ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
İslam yaptığı birlik çağrısını ne etnik kökene ne ekonomik koşullara nede coğrafi duruma göre değerlendirerek ele almamıştır.
İslamın davet ettiği birlik çağrısında üstün gelme yoktur O’nda şefkatli olma ve dayanışma vardır. İşte bu durumda gerçekleşecek olan adalet te milliyetçilik ve asabiyetçilik yoktur. İslamda üstünlüğe ancak yapılacak iyi amellerle ulaşılır ve soy sopun üstünlükte bir ölçüsü olamaz.
Yüce Allah buyuruyor ki; “Ey İnsanlar muhakkak ki biz sizi bir kadın ve erkekten varettik. Tanışıp kaynaşmanız için sizleri kabileler ve milletler yaptık. Allah indinde üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
Efendimiz s.a.v. hadisi şeriflerinde buyuruyorlar ki; “Yaratılanlar Allahın yakınlarıdır. Allaha en sevgili olanınız O’nun yakınlarına faydalı olandır”
Tarihte İslam birliği:
Bazıları islam birliğinden bahsedilirken bunun devlet bazında olmasının bir hayal ve varsayım olduğunu düşünüyorlar.
Eğer İslam birliği hayal ise o zaman bu hayatta gerçek olan nedir ki.
Rasulullah Medinede İslam devletini bina ederken sahabesine büyük imparatorlukların fethini, Faris, Roma ve Yemen devletlerini müjdeliyordu. Ve daha vefat etmeden Arap yarımadasını bir devlet yapmış hasta yatağında iken Şam diyarının fethi için ordunun başına genç Üsame b. Zeydi görevlendirmişti.
Fetihler Hz Ebu Bekir, Hz Ömer ve Hz Osman zamanında da devam etmiş, İslam sınırları batıda çin Doğuda paris kapılarına kadar dayanmıştır. Artık arap çinlinin, faris rumlunun kardeşi olmuş ve bu hal ayeti kerimeye mültezim kaldıkları sürece devam etmiştir. “Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız.” Hadisi Şerife mutabık kalarak: “Ey İnsanlar! Muhakkak ki Rabbiniz bir ve atanız da birdir. Hepiniz Ademden Ademde topraktandır. Allah yanında en üstün olanınız O’ndan en fazla korkanınızdır. Arap’ın Acem’e, Aceminde Arap’a; Beyazın siyaha siyahında beyaza bir üstünlüğü yoktur takva hariç" Ve sonra dedi ki, Allahım Şahit ol!”
Bu yolu terkettiklerinde ayrılmışlar ve dağılmışlardır. Dünyanın hakimi iken kendilerini dahi kaybetmişler birlikten ayrılığa geçmişler, her grup kendi başına olmuş İslam devletinin başına birden fazla halife tayin edilmiş ve kendi kendilerini mahvetmişlerdir.
Sonra sömürge güçleri gelmiş geriye kalan birlik tohumlarınıda alarak arkada küçük devletlere ve emirliklere bölünmüş bir islam devleti bırakmışlardır.
Böylece bir zamanlar hakikat olan islam birliği artık bir hayal olmuş, ancak o birlik ruhu halen müslümanların kalbinde var olmasına rağmen onu tekrar canlandıracak ve tekrar hayata döndürecek etkenleri beklemeye başlamıştır.
Çin’e yaptığım bir ziyaret esnasında müslüman bir çinli ile karşılaştım benim görüntümden olmalı ki bir anda bana doğru gelerek Allahu Ekber diye bağırdı.
Tabiki ben ne demek istediğini anlamıştım, bana Sen O Allahu Ekber diyenlerden misin diye sormak istiyordu. Dedim ki; Allahu Ekber
Bir tanışma bir konuşma olmadan boynuma sarılmış ve ağlamaya başlamıştı. Ve şöyle diyordu: “Bütün mü’minler Kardeştir.”
Muhterem Müminler; Bu Asır Ümit edilen Birliğe tesir edecek yeni olgular getirmiş ancak bu olgular islamın özüne tesir etmemiştir. Şayet müslümanlar istedikleri taktirde uygun ortamı hazırlayıp tekrar O Birlik ve bütünlüğe dönebilirler.
Birlik ve Bütünlüğün Gücü
Rahman ve Rahim olan Yüce Allah kullarından birbirlerine karşı merhametli olmalarını ve müslüman kardeşinin acısını hissetmelerini istemektedir.
Efendimiz s.a.v. buyuruyor ki; “Müslümanların kendi aralarında ki merhametleri saygı ve dayanışmaları tıpkı bir ceset gibidir. Cesette bir uzuv rahatsızlandığında diğer uzuvlar onunla birlikte aynı acıyı çekerler ve uyumazlar.”
İslamda ki İbadetlerin hepsi Birlik ve bütünlüğe işaret etmektedir. Namaz; Dinin direğidir. Tüm müslümanlar aynı safta zengin fakir, Amir Memur ve efendi köle ayrımı yapmaksızın herşeyden ulu ve yüce Rahmanın karşısında durmaktadır.
Hacc; Farklı ırk ve milletlerden olmasına karşın tüm müslümanlar bir araya gelmekte, Allahın davetine icabet edip tüm bencillik ve farklı giysilerinden uzak, İslam toplumsal ahlakını öğrenmektedirler.
Oruç; Vakti saati geldiğinde tüm müslümanlar aynı saatte oruca başlayıp aynı saatte iftar yapmaktalar böylece açlık çeken fakir fukaranın halinden anlayıp yardımlaşma ve dayanışma gücünü artırmaktadırlar.
Zekat; Fakir müslümanlara zenginler tarafından verilmesi gereken ve Allah tarafından farz kılınan bir ibadettir. Sadece Allahın rızasını kazanmak için onun emrine uymaktalar fakir ve yoksullara yardımcı olmaktadırlar.
Dinde zorlama yoktur. Fert herşeyden önce İnsandır. Hadisi şeriftede varid olduğu üzere Efendimiz önünden geçmekte olan bir cenazeyi görünce ayağa kalkar ve sahabesi onun bir yahudi olduğunu söylediğinde, “insan değil midir.” Şeklinde cevap verir.
Ebu Yusuftan rivayet edildiğine göre, bir gün Hz Ömer r.a. yolda insanlara dayanarak yürüyen bir ihtiyarı görür ve sorar, sen kimsin? Ben Zimmet ehlinden biriyim der. Hz Ömer der ki; Gençliğinde bize karşı savaştın, ihtiyarlığında sana dokunmadık. Sonra ona beytulmaldan verilmek üzere maaş bağlar.
İşte Ömerin bu yaptığı bugünkü tabirle “hayat sigortası” veya “yaşlılık sigortası” değilmidir.
Rivayet olunur ki Hz Ali Halife iken bir yahudiden zırhını çaldığı için davacı olur. eşit şartlarda mahkeme karşısına çıkarlar. Hakim davacıya sorar şahidin varmı diye, O’da oğlu hz Hasanı gösterir ancak hakim kabul etmez. Hz Ali der ki Cennet ehlinin en gencini mi reddediyorsun. Hakim der ki; Kanunlara göre Oğulun babaya şehadeti geçerli değildir.
Bu sefer kadı yahudiden delil ister ve yahudide bu zırh benimdir çünkü elimdedir. Bunun üzerine Hakim delil yetersizliğinden zırhın yahudiye ait olduğuna karar verir.
Bu olay karşısında dehşete düşen yahudi İslam hükmünün tarafsızlığını ve adaletini görünce Müslüman olur.
Bölünmenin Sebebleri
 Birlik ve beraberlikten sonra tersi olan bölünmenin sebelerinden de konuşmak gerekir. Bu bölünme bugün İslam alemini sarmış durumdadır. Öyleyse Bölünmenin nedenlerini belirleyip daha sonra birlik ve bütünlüğe giden yolu bulmamız gerekecek. Tıpkı hastayı tedaviden önce hastalığın teşhisini koymak gibi.
Bölünmenin tarihine dönüp bakacak olursak bunun Hz Osman döneminde başladığını görürüz. Daha O zaman müslümanlar ihtilaf etmenin adabını unutmuşlar ve devam edegelecek bir fitneyi fitillemişlerdir.
Bu durum Hz Ali döneminde de devam etmiş Hilafet Emevilere geçince bölünmeler artmış özellikle hak sahiplerinin hakkı verilmeyince bölünmeler derinleşmiştir.
Yöneticiler Dini ve Dünyevi ilimlerde derinleşmeyi tercih etmişler bunun yanında yönetime olan kontrolleri azalmıştır. Ortaya çıkan Gruplar fikri ve ilmi yönden parçalandıkları gibi son olarakta siyasi yönde bölünmelere kadar gitmiştir.
Kısaca bu bölünmeleri ve geri kalmışlığı şu başlıklar altında toplayabiliriz.
1- Yöneticilerin bozulması: Bu bozulma İslamın önem verdiği Şura kavramının yerine saltanatın veraset haline gelmesi. Sultanlar arası başlayan kin ve intikamlar sahasının genişlemiş ve menfaat için gayri müslimlerden yardım istemeye kadar ulaşması.
2- Gruplaşma: Hz osmanın şehit edilmesi ile başlamış ve müslümanlar aşırı ve orta yollu gruplara bölünmüş ve bu Gruplaşma halifeye karşı ayaklanmaya kadar varmıştır.
3- Milli dillerin canlandırılması: Özellikle Arapça dili bilim ve ibadet dili iken milli dillerin canlandırılması yolunda çalışmalar yapılmış böylece bir çok islam ülkesinde müslümanların dini eğitimden uzak kalmaları sağlanmıştır.
Yukarıda saydıklarımız tarihi açıdan bölünmeler tabiki bunun yanında fikri bölünmelerde vardır ki bunlar:
1- Irkçılık: Belirli bir kavmin veya ırkın üstünlüğünü benimsemedir ki bu İslamın birlik ruhunu kırar. Bunu ifade eden efendimiz s.a.v. şöyle der: “Irkçılık senin onları zulümde yardımcı olmandır”
Zulme yardımcılık, zulme boyun eğmektir. Bu demek değildir kişi ırkını sevmesin bilakis bu İslamda istenilen bir şeydir. Ubey b. Kab efendimize sordu; Ya Rasulullah kişinin kavmini sevmesi ırkçılık mıdır? Dedi ki; “Gerçek ırkçılık kavmine zulumdeyken yardımcı olmaktır”
Peygamberimiz Medinede İslam devletini kurma aşamasında iken bir ara ırkçılık rüzgarları esmiş, Münafıkların başı Abdullah b. Ebi Selul Evs İle Hazrec kabileleri arasında var olan eski kavgaları gündeme getirmek istemiş tam kılıçlar çekilip kavga başlayacakken efendimiz gelerek şöyle demiştir. “Allah sizi hidayete erdirip üstün kıldıktan sonra Küfürden kurtarıp cahiliyyeden sizi uzaklaştırdıktan sonra ve ben sizin aranızda iken cahiliyye günlerini mi davet ediyorsunuz…” bir seferinde bilal Habeşi gelmiş Kendisiyle annesinin siyahlığından dolayı alay eden Ebu Zer’den şikayetçi olmuştur. Rasulullah s.a.v. dedi ki; “ Hayır hayır, Beyazın oğlunun,ü siyahın oğlundan hiçbir üstünlüğü yoktur ancak takvada veya salih amelde..”
Ve yine bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Irkçılığa davet eden, Irkçılık için savaşan ve Irkçılık için ölen bizden değildir”
İşte İslamın Irkçılık ve kavmiyetçilik karşısında aldığı tavır. Görüyoruz ki efendimiz nasıl bir toplum varetmiş ki aralarında hiç bir fark yok ne habeşlinin Kureyşliyle ne de Fakirin zenginle.
Özellikle peygamberimizin ailesine karşı var olan nesep üstünlüğünü farkeden efendimiz “Muahmmedin ailesi takva ehlidir” derken bu üstünlüğün nesebi olmadığını da şöyle ifade etmiştir. “Selman bizdendir Ehli beyttendir”
Peygamberimizin oğlu ibrahim vefat ettiği gün güneş tutulması olmuş ve insanlar bunu İbrahimin ölümüne bağlamışlardır. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır. “Ay ve Güneş Allahın ayetlerindendir. Hiç bir kimsenin ölmesi ya da yaşamasıyla tutulmazlar.”
Mahzumi kabilesinden bir kadın hırsızlık yaptığında cezası verilmeden önce onun affedilmesi için Rasulullaha gelmişler ve Efendimiz şöyle demiştir; “Şayet Kızım Fatıma dahi yapmış olsaydı onunda elini keserdim”
Efendimiz Irkçılık sayılabilecek her türlü tutuculuğu yasaklamış ve bunu küfürle eşit tutmuştur. Son olarak Irkçılık; birlik ve beraberliği yok eden önemli unsurlardandır. Birliğe ve baraberliğe çalışan herkes yüce Allahın şu ayeti kerimesini asla unutmamalıdır. “Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allahın size olan nimetini hatırlayın; hani siz birbirinize düşman kişiler idinizde O’ gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”
2- Mezhebi Taassupçuluk: müslümanları parçalayan önemli sebeblerden birisi de Mezhep taassupçuluğudur. Burdan kastedilen insanların belirli bir mezhebe, fikre veya farklı akidevi inanca sahip olup kendisinin dışındaki tüm görüşleri batıl olarak kabul etmesidir.
Bu nedenle Fıkhi ve akidevi mezhepler bu ayrılığa sebeb olmuşlar, halen daha İslami fikirler bu mantığı destekleme yönünde devam etmektedirler.
Mezhep din olmuş O’na muhalif olanlar Kafirlik ve fasılıkla itham edilmiştir. Müslümanlar Şia ve Sünnet olarak ikiye ayrılmış Sünnette Maliki, Şafii, Hanbeli ve Hanefi olarak mezheplere ayrılmıştır. Şia; İmamiye, Zeydiyye, İsmailiyye gibi fırkalara ayrılmıştır. Bu her ikisinin arasında sayılarını bilemediğimiz daha birçok fırka ve gruplar vardır.
Efendimiz ne kadar doğru söylemiştir. “Yahudiler yetmişbir fırkaya, Hristiyanlar yetmişiki fırkaya ve Müslümanlar yetmişüç fırkaya ayrılacaklar. Bunların hepsi cehennemliktir sadece benim ve Ashabımın yolunda olanlar hariç”
Asıl sorun tüm bu fırkaların hepsi kendilerinin Rasulullahın ve Ashabının yolunda olduklarını iddia etmeleridir.
Bu mezhep taassupçuluğu bundan elli sene öncesine o kadar aşırı hale gelmiştir ki birbirlerinin mescitlerini yıkmaya kadar varmıştır. Birbirlerinin mallarını gasbetmeler ve birbirlerini küfürle itham etmeye kadar. Hatta bazı fıkıh kitaplarında şöyle sorularla karşılaşabiliyorduk. Acaba bizim mezhebimizden birisi falanca mezhepten biri ile evlenmesi caizmidir? Cevap olarak şöyle yazmaktaydı; Evet, Ehli kitaba olan kıyasla evlenebilirsiniz. İşte bu nedenle camilerimizde hanefinin ardında şafiiyi namaz kılarken görmediğimiz gibi malikinin arkasında da hanbeliyi görmezdik. Hatta mesele O kadar çok büyümüştü ki Bir camide her mezhep için ayrı cemaat oluşturuluyordu. Bu nedenle Şam Emevi camiinde o günlere istinaden dört ayrı mihrap bulunmaktadır.
İşte bu misaller Müslümanların bölünmüşlüklerine bir örnek olup İyilikte ve güzellikte yardımlaşacakları yerde kötülükte ve düşmanlıkta ayrılmayı tercih etmişlerdir.
Tüm bunlara neden Efendimize inen öğretilere cahil kalmaktır. “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.”
“…. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz – Allaha ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allaha ve Rasule götürün.
İmam Şafii r.a ne güzel söylemiş “Taassupçu hiç bir alim görmedim ancak cahiller taassup sahibi olurlar.” Mezhepleri din olarak kabul edenler bu mezhep sahiplerinin fikirlerinden nekadar uzaktırlar. İmam şafii diyorki; “Şayet hadis sahih ise o benim mezhebimdir.”
İmam Ebu Hanife buyuruyorki; “Eğer benim sözüm Rasulullahın hadisine ters düşerse benim sözümü duvara çarpın”
Onlar ihtilafta ki adabı iyi biliyorlardı. Onların ihtilafı fikri ve kültürel olmaktan öte geçmiyordu.
İhtilaf etmenin Adabı:
İmam Şafii r.a. buyuruyor ki; İlmi iki senede Edebi onsekiz senede aldım.
İlmi öğreten ve İslami davete çıkan mutlaka bu ihitilaf adabını öğrenmelidir.
1- Öncelikle kişi kalbinde tüm beşeriyete karşı bir sevgi beslemeli ve özellikle din kardeşleri için, mezhep ve görüşleri her ne olursa olsun.
2- Arada olabilecek hertürlü ihtilafların ilmi ve kültürel seviyede tutulması ve bunun gruplaşmaya ve hizipleşmeye götürmemesi.
3- Tarihte var olmuş ihtilafların ve ayrılıkların bir tarafa bırakılması çünkü o ayrılıklar ne tarihe nede bize fayda getirecektir. “Onlar bir Ümmetti gelip geçti.”  Ayeti mucibince geçmişte olanları silmek.
4- Daima ittifak etttiklerimizde buluşup ihtilaf ettiklerimizde birbirimizi mazur görmeyi bilmek.
5- Özellikle toplumun ileri gelen kültürlü kişilerinin Ümmetin maslahatı adına ve bu birlik tohumlarının atılması adına yazılar yazmalarını öneririm. Geçmişi unutarak yeniden saygı, sevgi ve merhamet ortamının yaratılması için çaba sarfetmek.
Bunun en güzel örneğini Mezhep imamları vermiştir. İmama Ebu hanife Caferi Sadıktan ders almış, İmam Şafii, İmam Malikten ders almış, İmamı Ahmet ile İmam Şafii aynı asırda saygı ve sevgi içerisinde yaşamışlardır.
İmam Şafiiden rivayet edilir ki; İmam Ebu Hanifenin kabrinin yanında Sabah namazı kılarken Kendi görüşünde Sünneti müekkede olan Kunut duasını yapmamış. Sorduklarında; Bu Kabrin sahibine olan saygımdan demiştir.
Allaha hamd olsun ki elli yıllık İslami çalışmalarım dahilinde hep mezhepler arası ayrılık yerine yakınlaşmayı savundum. İrana yaptığım bir çok ziyarette Birliğe ve beraberliğe davet ettim. Bu konuşmamdan sonra Fas’a gideceğim ve orada mezhepler arası yakınlaşma konulu panele katılıp Mezhepler arası yakınlığın toplumsal ekonomik ve siyasi alandaki etkilerinden bahsedeceğim.
Geçen zamanda bir çok islam ülkesini ziyaret ettim. Herzaman birlik ve beraberlik çağrısına cevap veren topluluklarla karşılaştım.
Her zaman İsim ve lakapların terkedilmesini, şu sofi şu selefi, Şu Şii şu Sünni diye isimlendirilmemesini savundum. Ve Kuranı Kerimin bu konudaki emrine riayet etmemiz gerektiğini tekrar ettim. “O gerek daha önce Gerekse bunda (Kuranda) size ‘müslümanlar’ adını verdi.”
Mutlaka doğrularımızın yanında birçok yanlışlarımız vardır. Ne güzel olurdu bu oranı %95 Doğruya çıkartıp bunuda müslüman kardeşlerimizin doğrularıyla birleştirerek yapsak. “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.”
Sonuç:
İslam birliği Siyaset ve devlet bağlamında gerekli boşluğun doldurulup ciddi bir çalışma sonucu oluşturulması elzemdir. Tüm ayrılıkların ortadan kaldırılıp Efendimizin şu sözünü kendimize Minhac edinmeliyiz; “Size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldıkça asla dalalete düşmeyecek ve sapıtmayacaksınız. Kuran ve benim sünnetim”
Önceden olduğumuz gibi tekrar İslam birliğinin oluşması için güç ve olanak dahilinde çalışılmalıdır.
Efendimiz s.a.v. Şu hadisi Şeriflerine mutabık olarak.
“Siz benden sonra istemeyeceğiniz ve nefret edeceğiniz şeyler göreceksiniz" Bu durumda bize ne emredersin Ya Rasulullah Size düşeni yapın ve Gerisini Allah havele edin.”
Hamd Alemlerin Rabbı olan Allaha